• Adres

    Nish İstanbul B Blok No: 44 D: 138 Bahçelievler / İstanbul

  • E-Mail

    info@agehukuk.com

İdarenin Faiz Sorumluluğu

Faiz iktisadi anlamda işletmek için bir yere ödünç verilen paraya karşılık alınan kâr, getiri olarak adlandırılmaktadır. Hukuki anlamda ise alacaklının talep etmeye yetkili olduğu bir miktar parayı kullanamaması nedeniyle, mahrum kalınan süreye bağlı olarak ödenmesini talep edebileceği bir karşılık ve tazminattır. (1)

Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiştir. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesi de ilgililerin haklarını ihlal eden işlemler dolayısıyla Danıştay’a ve İdare ve Vergi Mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, dava süresi içerisinde tam yargı davası açabileceklerini belirtmiştir. Mevzuatta yer alan bu düzenlemelerle beraber uygulamada karşılaşılan sorunlardan birisi idari iptal ve tam yargı davalarının sonuçlanmasının ardından idareden hakkı olan parayı tahsil etmeye çabalayan bireylere para alacaklarının faizinin ödenmemesi veyahut eksik ödenmesidir.

Bu konuda daha önce 02.10.2010 tarihli resmî gazetede yayımlanan bir Danıştay kararı uygulamaya yön vermektedir. (2) İlgili kararda bir kamu bankasında müdür yardımcısı pozisyonunda çalışmakta iken 24.05.2001 tarihinde emekliye ayrılan ve kendisine emekli maaşı ve ikramiyesi 15.06.2001 tarihinde ödenen davacı emekliliğe esas ek göstergesinin 2200 yerine 3000 ek gösterge olarak uygulanması talebini içeren bir idari başvuru gerçekleştirmiştir. Davacı tarafından bu başvurunun reddedilmesine ilişkin idari işlemin iptali talepli dava 15.07.2002 tarihinde açılmıştır. Bu dava yerel mahkeme tarafından kabul edilmiş ve davalı idare başvurucunun maaş ve ikramiyeleri 02.07.2003 tarihinde ödemiştir. İdare tarafından bu ödemede faiz hesaplanmaması nedeni ile davacı elde edemediği 1.135,50 YTL tutarındaki faiz alacağını tahsil edebilmek için yeni bir idari dava açmıştır. Bu dava kabul edilmiş ancak mahkeme faizi ikinci davanın açılış tarihi olan 28.05.2007’den itibaren hesaplatılarak ödenmesine karar vermiştir. İtiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılan incelemede ödenen maaş ve ikramiye farklarına 15.07.2002 tarihinden 02.07.2003 tarihine kadar hesaplanan 541,10 YTL tutarındaki faizin ödenmesine 12.02.2009 tarihinde karar verilmiştir. Bu karar da davacı vekili tarafından kanun yararına bozmaya konu edilmiştir.

Danıştay 11. Dairesi faizin mahiyeti hakkında yaptığı yorum şu şekildedir; konusu bir miktar paranın ödenmemesinden ibaret olan borçlarda, borcun doğduğu veya muaccel olduğu tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar, kısa veya uzun bir süre geçmiş olabilir. Faiz, borçlunun böyle bir süreden faydalanması, alacaklının tasarruf hakkının kısıtlanmış olması nedeniyle alacaklıya kanun veya sözleşme gereğince bir oran dahilinde olmak üzere ödenmesi gerekli olan para miktarıdır. Faiz borcu hukuki mahiyeti itibariyle fer’i bir borç olup, borcun doğumu ve varlığı, asıl borcun doğumuna ve varlığına bağlıdır. Bu yorumun somut olaya uygulanmasında da; faiz alacağının doğumu ve varlığı asıl alacağa bağlı olup, idare mahkemesinin iptal kararı üzerine davalı idare, davacının emeklilik tarihi itibariyle ek göstergelerini düzelterek, ek göstergenin 3000 ek gösterge olarak uygulanması sonucu hesaplanan maaş ve ikramiye farklarını, emekli ikramiyesi ve aylığının ödendiği tarih itibarıyla hesaplamış ve davacıya ödemiştir. Dolayısıyla faiz alacağının da asıl alacağın doğduğu tarih, başka bir ifadeyle davacının emekli olması üzerine emekli ikramiyesi ve aylığın ödendiği tarih olan 15.06.2001 tarihi itibarıyla hesaplanması gereklidir. Bu nedenle Ankara Bölge İdare Mahkemesince faiz alacağının hesaplanmasında, faizin başlangıcı olarak Ankara 8. İdare Mahkemesinde iptal davasının açıldığı 15.07.2002 tarihinin esas alınmasında hukuka uyarlık görülmemiştir denilmektedir.

Özetle Danıştay 11. Dairesi idarenin haksız eylem ve işlemleri neticesinde kendisine ödeme yapılacak bireylere ödenecek faizin hesaplanmasında faiz başlangıç tarihinin davanın açılış tarihi değil davacının idarenin haksız eylem ve işlemine maruz kaldığı tarih olması gerektiğine hükmetmiştir.

Benzer bir olayla karşılaşan bireyler eksik ödeme sonrasında eksik ödemeyi yapan kuruma yeni bir idari başvuru ile haksız işlem ve eylem tarihinden itibaren işletilecek faizin de hesaplatılarak kendisine ödenmesini talep etmek, bu talebin reddedilmesi ya da İYUK 10. madde doğrultusunda idarenin sükut etmiş sayıldığı tarihten itibaren bu zımmi red veyahut yazılı red işleminin iptali için idari yargıda yeni bir dava açmaları gerekmektedir. Bu şekilde mahrum kaldıkları faiz kazancını idareden tahsil edebileceklerdir. Açılan yeni dava neticesinde çıkan karar doğrultusunda idare 30 gün içerisinde faiz hesaplaması ve ödemesi yapmaz ise bu durumda Türk Ceza Kanunu 257. maddesi uyarınca sorumlular hakkında görevi kötüye kullanma suçu oluşacaktır.

Uygulamada karşılaşılan bir diğer sorun da idarenin faiz ödememesi neticesinde açılan idari iptal davalarının kabul edilmesinin ardından muhatap idarenin mahkeme kararının kendisine tebliğini müteakip 30 gün geçmesine rağmen ödeme yapmadığı durumlarda kararın icra takibine konu edilmek istenmesinde ortaya çıkmaktadır. Söz konusu iptal davalarında idare mahkemesi davacının talebini kabul edip idarenin faiz ödemek zorunda olduğunu kabul ettiği kararlarda genellikle “davacının idareye yaptığı başvurunun kabulü gerekirken reddedilmesi işleminde hukuka uyarlılık bulunmamıştır” demekte, faiz hesabına yönelik rakamsal bir karar vermemektedir. Bunun temelinde de idare hukukuna hâkim olan fonksiyon gaspının yasaklanmış olması ilkesi yatmaktadır.

Mahkeme tarafından icra takibine konu edilebilecek bir rakam bulunmadığı için de faiz hesabını yukarıda bahsi geçen Danıştay kararı doğrultusunda bireyler yapabilecektir. Bununla beraber idare mahkemesi kararını konu edinen ilamlı icra takibini inceleyen icra müdürleri mahkeme ilamında belirtilmeyen bir rakamın icra takibine konu edilemeyeceğini söyleyebilmektedir. Bu durumda icra müdürünün talebi işleme koymaması kararına karşı memur muamelesini şikâyet yoluna başvurmak gerekmekte ve bu da zaman kaybına ve gereksiz harç masrafına yol açmaktadır. Bununla beraber sorumlu idare personeli hakkında savcılık şikâyeti gerçekleştirmek de ilgili hesaplamanın yapılması adına daha hızlı bir çözüm olabilmektedir.

(1) Mehmet Helvacı, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı, İstanbul 2000, s. 43

(2) Danıştay 11. Hukuk Dairesi 2019/5353 Esas 2010/2671 Karar 02.04.2010 Tarihli Kararı

Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.